23 Nisan 2009 Perşembe

Fener Yanmadan Önce Feneri Yakmak

Denizin dibinde denizden nasiplenemeyen, gündüzün ortasında ışıkta görünemeyen… Sana varsam, tam dibinde ki karanlıktan, suda ki aydınlığını görsem… Nesin sen yüzen bir gemi için? Kımıldayan bir ışık mı ya da karanlık bir kara parçasına ad olmaya mahkum olan mı? Yüzemeyen, üstelik yalnız… Beklediğin değil miydi seni görünce yaklaşmaması gerektiğini anlayıp uzaklaşan o gemi…Bağrında ki ışığı döndürsen de ufuk boyansa da aydınlığınla, gemiler karanlığa yüzer, bilemedin…Gemilerin aydınlığı onu yakmaktan geçer desem sana yakamazsın… Gündüz sana geceyi, geceleri gemilerin gidişini unutturur… Gündüz seni bile unutturur… Görünmez olursun ummanda… Görmez olur gemiler seni… ışıkta senden önce üzerine bulunduğun o kara parçası bellidir hep, yoktur ki bir gemi için sana gerek… Ben ne kadar unutabilirim, unutuşunu, unutuluşunu… Söylesene her gün ölüp tekrar dirilen deniz feneri seni mi yakmalı şimdi? Küllerinden kaçmaz beklediğin o gemi… Bilmedin hiç denizlerin feneri, küllerinle aydınlanıyor şimdi denizlerin görünen en son çizgisi… Ufkun senin gibi ışığı yoktu, fark edemedin onu… Ben yaktım, sen yandın, gemi battı, ufuk ağladı… İnsanlık olanı biteni hiç anla(ya)madı…ufkun gözyaşlarını, katrelerin mutluluğu sandı…


EsseLam

Ferah-aver

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder