27 Ocak 2009 Salı

Bİz... Birde Küçük Ellerimiz....



Zaman geçer, yazılar bir okuyanı vardır diye sıralanır... Umuttur bu devamlılığın müeyyidesi... Bir dua olsun istersin her yaptığın...Her seferinden dinlendiğinden emin olduğun bir dua...Elinin yüzüne değdiği o anki vuslat... Vuslat anında, artık ellerin toprak...Topraktan ellerin kurak...Karışınca, toprak ellerinle ıslak gözlerindeki yaşlar, akınca avuçlarına , tam el ayanın ortasında ruh halk edilişinin temaşasında...Ruh çamur kıvamında ... Sanki o an yolculuğun en başında, hakikatin kollarında... Ellerinin yüzünü mesh ettiği an, bir teyemmüm temizliği ruhunda...






Bir okuyanı olsun diye yazılır anlar... Bir hatırlayanı olsun ister tarih. Oysa ne kadar seslidir ne kadar tekrarlı aynı zamanda. Bir anlamı olsun ister kendine hiç bir zaman anlam entarisi bulamayan dil bilgisi kitabı mahkumu "şimdiki zaman". An hissedilmek ister. Ne önce, ne de sonra...Oysa şimdi hep anlatılandır miş'li geçmiş zamanla... Bugün geçmiş zaman kipinde hikaye olmaya bırakılan şimdiki zamanlar için yazıyorum. Hikayesi bile anımsanmayan o gözü yaşlı anlar için. Unutmamak için unutturmamak için. Dinlendiğimden emin olmak için yazıyorum. Dinleyeni olduğundan emin olduğum dualar gibi olsun istiyorum anım. Ellerimde ki çamur gibi şerefli olsun dimağım... Yüzüm ateşten ırak... Bir de utancım olsun izlediğim şimdiki zamanın akıbetine... Aynı anı yaşadığım insanlığın haline... Şimdi, şu an, bu dem her ne varsa zamanı anlamlandıracak o kelimenin gölgesinde , ben bu yazıyı yazarken, benden ırak sandığım bir beden son nefesini verirken, ben şimdi ki zamandan bile daha anlamsızken, bu yazı nereye gider...






Yarın.... Evet bu sefer bir gelecek zaman tuzağı o kelimede hangi sabaha uyanacağım? Uyandığımda kaç kişi olacağız ellerinde varlığını bulup yüzünde onu anlamdırma çabasında olan? Beceremesekte bunun farkında olan? Sabahlar bize daha ne kadar uzak olacak? Geçmişin kirli elbiseleri yarının sandığında...Bizler sandık lekesi entarinin kollarında... Anın elini kolunu bağlayan , onu geçmez, yaşanmaz kılan bizler... Riya kisvesiyle giyinenler... İzlemek aynı kalsın, çözelim artık ipleri an nefes alsın ,yaşasın... Geçmişe tövbe bulalım, geleceğe temiz entari... İzlemek aynı kalsın diyorum yeniden... İzleyelim el ayalarımızda semadan bize bahşedileni... Yaradılışımızdaki o gerçeği... Aynadan yansıyan bu umursamazlığa ellerimizle bir teyemmüm gerekli... Bir vuslat gerekli bizlere, bizden ırak düşen en kıymetli parçamızla... Kalbimizle...Yine yeni başlangışlar için...






Bana bu yazıyı yazma gücü veren Filistin'li küçük kız seni seviyorum. Beni hissettiğini bliyorum senin sözlerin ve gözlerindeki ışık bana nasıl bir meltem olduysa, benim sana hissettiklerim şimdi şu an bir demet mutluluk olsun kalbine. Ufak bir tebessüm olsun yüzünde senin o doğuştan teyemmümlü, tertemiz yüzünde... Topraktan geldiğini hiç unutmamış ellerinde... Bana topraktan geldiğimi hatırlatan gözlerinde bir tebessüm olsun.... Seni hiç unutmayacağım... Bir rüya görelim şimdi bende uyuyayım bu yazıdan sonra, kızım diyeyim sana sarılayım bir kere, ne kadar derman olurum yarana, ne kadar anı anlamlı kılar kollarım sana bilemem... Dedim ya rüya bu, lamekan, lazaman... Biz senle rüyalarda buluşalım olur mu? "Şimdi" özgürken, "geçmiş" çoktan geçmiş ve "gelecek" geleceğini söyleyen bir yalancı olmaktan vazgeçmişken....Uyandığımızda yine de yeniden diyelim bir kez daha. Zamansızlık ve mekansızlık düşlerimize emanet... Devam edelim anlamak ve anlamlandırmak için... Kimbilir belki yollarımız kesişir bir Mescid-i Aksa duasında...Hayal ettiğimiz o özgür kudüs yollarında... Bir şimdiki zaman numunesi bu unutma. Gördüğün an sıkı tut sakın bırakma... İnşallah anlarız ve anlamlandırırız o zaman senle... Aldığın her nefes, vardığın her secde miracın olsun küçük kız... Yoktan varedene emanet ol...






EsseLam


Ferah-aver

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder