3 Ocak 2009 Cumartesi

Mostar Köprüsü'nde Yürüyen Gazze'ye Rastladım







Nerden başlamalıyım bilmiyorum… Bildiğim tek şey sözlerim bittiğinde bu aciz bilmeyişimin devam ediyor olması olacak…

Ben Gazze’li çocuk. Üzerime doğru silahla yürüyen bir asker hayal et dünya birde benim çocuk olduğumu unutma! Bugünlerde bilmiyorum, bilemiyorum bir türlü. Hiç bir şeye benzemiyor hissettiklerim. Yırtık bir uçurtmayı havalarda görme hayalim ya da bu dar Gazze sokaklarında patlak bir topla oynadığım oyunlarıma aradığım çözüm yolları bundan daha sadeydi, anlıyordum ve anlamlandırabiliyordum. Dünya, bilirisin benim adım bir sıfat tamlaması. Gazze’li çocuğum ben. Beni bir tamlama yapan şehrimin adı Gazze’deyim. Ve burada tamamlandım... Noktam konuldu topraklarımda. Ben Gazze’li çocuk; dünden farklı olarak bugün bilmiyorum ve bilmeyişimi kimse bilmiyor… Ve soruyorum sana dünya: Alnıma doğru uzatılmış namluya parmağımı tıkasam, Gazze ağlamayı durdurur mu?


Ben Gazze, beni dilsiz sandın değil mi dünya ve kör aynı zamanda. Sen dönersin, içindekiler döner, anlamlar döner. Atlaslarda sahibim var gibi durur dedem dünya, babam Orta Doğu… Anne öksüzlüğü benimkisi yeri dolmuyor. Olanlardan fayda gelmiyor. Yanı başımda celladım var kimse beni korumuyor . Terk edildim, yalnız bırakıldım. Suçsuzdum suçlar bana yıkıldı. Sahiplenilmedim, belki de sahiplendirilmedim kim bilir. Adımın sonuna birde şerit eklediler. Bu şeridi boynuma doladılar ve nefessizim şimdi ama ölmedim hala. Üzerimde yaşayan bedenler aldıkları nefesi “Hu” diye veriyorlar. Bana nefes oluyorlar. Boynumdaki ipler gevşiyor. Bu yeni bir başlangıç mı yoksa gerçeğe doğru bir geçiş mi bilmiyorum. Ben Gazze; topraklarımda küçük bir çocuk gördüm. Alnına doğru uzatılmış namluya parmağını tıkadı. Parmağının ucunda yanlışlar vardı… Hüzünler vardı… Uyuyacağını biliyordu… Bildiği bir şey daha vardı. Uyandığında tekrar benim topraklarımda uçurtması gökyüzünde olacaktı… Topu sapasağlam kollarında… Benim sokaklarımda rüzgarla koşacaktı… Ben Gazze; benim çocuğum şehadet ile giyinirken, ne kadar güçsüz olduğumu anladım…Küçük bir çocuğun ne kadar büyük olduğunu aynı zamanda…Toplar yağıyor çorak topraklarıma, köprülerim yıkılıyor. Bosna’nın sesi geliyor kulağıma. Sokaklarımdan içime işliyor… Ben Gazze. Bosna’nın başına gelenler bana uğramaz sanmıştım… Şimdi içimde kaç Mostar yıkılıyor…

Ben Bosna. Tam alnımın ortasına bir yazı yazıldı: “Don’t forget ‘93”. Ağlayan taşıma kazıdılar bu yazıyı. Yazdıkları günü unuttular. Taşım unutmadı hiçbir şeyi. O hep ağladı. Benimde çocuklarım oldu namluya elini dayayan, benim için benliğinden vazgeçen yürekli çocuklarım. Çoğuna yürekli olabilecek kadar bile vakit vermediler. İki nefes arası sırlandı üzerimde ki bedenler… Ben Bosna’yım… neler gördüm kaç bin bedene mezar oldum…”Evlad-ı Fatihan” yadigarı Mostar’ım yıkıldı nehrim kana bulandı… Feryadı okyanusları aştı…Duyuramadım sesimi… Üstelik sesimi kesenler aklandı adaleti dağıtan organlar tarafından… Ben hiçbir şeyi unutmadım. Hala kanıyorum. Mostar’ım kanıyor. Çimento sıvasıyla izlerimiz kapanmadı. Ben Bosna batıdan ağlıyorum Orta doğuya… Bilirim namahrem ellerin topraklarda izler bırakmasının ne demek olduğunu… Şimdi Gazze’nin sadrına geçirilmiş tırnakların yol açtığı yaralar için ağlıyorum… Hiç bir şeyi unutmadım. En çokta ağlayan taşımdaki unutma yazısını unutanları… Bitti sanmıştım ama ne Radovan Karadzic’ler bitmiş ne Ratko Mladiç’ler ne de ölüm makinesi askerler. Anladım ki tek biten Fatih Sultan Mehmet’lermiş…

“Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilân ediyorum ki; kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum:

Hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. Devletimdeki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkârlarımdan, ne de ülkemin vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir.Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir. Bu padişah fermanını ilân ederek burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah’ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki; Emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.”*



Ben tüm bu olanların çaresiz tanığı, yazıcı. Bosna olmak, Gazze olmak… Gazze’de kocaman yürekli bir çocuk olmaya çalışmaktı bunca sözün amacı. Ne kadar olunabilirse o kadar oldum. İşte bu yüzden yazının başındaki gibi acizim. Ben ağlamasam kelimeler ağlıyor, akıyorlar beyaz sayfalardan aşağılara. Bu kadar tutabildim kelimeleri avuçlarımda. Kelimelerin sultanına bıraktım sözü Bosna’nın, Konstantiniyye’nin, cihanın sultanına… Fatih Sultan Mehmet Han’a... Hakkını helal etsin diye. O’nun boynunda Nebi-i Zişan’ın(s.a.v) hadisi, elinde yüzyirmidörtbin peygamberin kılıcı, dilinde Lafzatullah var. Bosna ağladı sustuk, Gazze ağladı susuyoruz. Yüzümüz batıya dönükmüş ya galiba olanları uzun metrajlı film zannediyoruz. Fatih’in Bosna için verdiği fermanı yorumlamıyorum. Haddime düşmediği için. Tek bildiğim bu ferman, okuyanın içinde dürülüyor. Bu anlayış bu naiflik, ruhuna işliyor insanın. Ve her zaman ki özlem daha da körükleniyor.

Ben olanı biteni anlatma savaşında olana bitene yenik düşen yazıcı. Olan biten dile gelir sandım. Mostar köprüsünde yürüyen Gazze’ye rastladım…


EsseLam...
Ferah-aver


*28 Mayıs 1463 Milodraz Dünya Fatihi, Haşmetli Ve Ulu Sultan'ın İmzalı Ve Parlayan Mühürlü Fermanıdır

7 yorum:

  1. uzak sandık
    değillerdi
    tuzaklara takıldı belli ki uçurtmalar
    uçar sandık
    düşüverdi gökten yağmur gibi
    kurşun gibi ağır oluverdi
    keşke parmağının ucundaki hüzün olabilseydim
    hayata belki bir anlam giydirirdim
    ama söz,
    senin gibi bir sürü çocuğum olduğunda
    Mostar Köprü'sünde yürüyen Gazze'yi
    hiç unutmayacaklar...

    YanıtlaSil
  2. onun parmağının ucundaki hüzün olamasanda, uyandığında uçurtmasını havalandıran umutsun Büşracım. Aksi olsaydın, çocuklarına anlatmayı hayal ettiğin şey Mostar Köprüsü'nde yürüyen Gazze'nin gerçeği olmazdı değil mi? umarım parmağında hüznü taşıyan çocuk ona verdiğin sözü duymuştur biryerlerden. sayende kavuşmuştur uçurtmasına yeniden...

    YanıtlaSil
  3. umarım canım benim, umarım...

    YanıtlaSil
  4. 'Anladım ki tek biten Fatih Sultan Mehmet’lermiş…'
    pek bi vurdu bu cümle:(
    Ama ümidimizi yitirmeyeceğiz begm inş.inan bana Filistin için Bosna için sokaklara dökülenler içinde ne Fatihler var.O ateşli kalabalıklara bir baksn görürsün nicelerini.yakında çok yakında bir şeyler değişecek..inş..

    YanıtlaSil
  5. s.a begüm bosnayı unutturanlar gazzeyi unutturmaya gücü yetmiyecek inş yer gök filistin,filistinli müslüman kardeşlerimize "aminn" nidalarıyla çınlıyor inş mazlum müslüman kanı artık durur gözyaşları artık diner batıya dönen yüzler çok geçmeden inş doğuya da döner Allah'a emanet ol

    YanıtlaSil
  6. inşallah merve... inanmak doğu ile batı arasında yer aramasın artık... inancın yönsüzlüğünde taraf olalım... insanlığa ve inanmaya taraf...

    YanıtlaSil